Her insan aşkın tanımını yapabilir mi?
Aşk, sadece tanımlayabilene mi güzeldi?
Peki ya mutsuz biten hikayelerin rotası mutlu insan hikayelerine döner mi?
Dönmeli…
İşte tam da bu noktada gelin Eda’nın penceresinden bakalım dünyaya. Mücadeleyi elden bırakmayan, hayatına giren dostların her zaman yanında olan, sevdiği adamı hatalarına rağmen anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan bir ruh o.
Herkesin olduğu gibi Eda’nın da hayatının sağlamasının tutmadığı zamanlar oldu. Empati yeteneği ile bu süreçleri sağlıklı şekilde atlattı. Bunlar olurken elbette ki zaman hiç durmadı. Günler haftaları, hafalar ayları aldı.
Şehrin karşı kıyısı eseri, bir gün dahi kaybetmek istemeyip, bir araya gelenlerin hikayesidir.
Özgür Urtekin
Yüzlerce yıl Roma ve Bizans hâkimiyetinde kalmış olan Drama’nın tarihinin Makedonya Krallığı dönemine kadar dayandığı kabul edilmektedir. Bölgede 1356’da başlayan Sırp yönetimi 1371’e kadar sürmüştür. Bundan sonra kısa bir süre tekrar Bizans hâkimiyetinde kalan bölge, 1382’de Osmanlı yönetimi altına girmiştir. Kısa bir süre sonra ise Anadolu’dan Drama’ya Türk göçü başlatılmıştır. XV. yüzyıl ortalarında Drama’da 54 hanelik Müslüman nüfusa karşılık 152 hane Hıristiyan nüfus mevcuttur. 1487’de ise Drama’da yaklaşık 400 Müslüman, 700 Hıristiyan yaşamaktadır. Drama’nın nüfusu, XVI. yüzyılın sonlarında 1500 kişiyi, XVII. yüzyılın ortalarında ise 3000 kişiyi bulmuştur. 1909 yılına gelindiğinde ise Drama sancağında 11.809 Hıristiyan, 66.134 Müslüman erkek nüfus mevcuttur.
XIX. yüzyılda, Drama’nın merkez kazasına bağlı mahalle ve köylerde sayı olarak birinci sırada olan Müslümanlardan sonra Rumlar ve Bulgarlar gelmektedir. Osmanlı Devleti’nin azınlık isyanları ve Rus işgalleri sonucunda Balkan topraklarından çekildiği süreçte Drama, Rumların ve Bulgarların çıkardığı olaylara sahne olmuştur. Her iki topluluk için bölgede sahip oldukları nüfus, güçlü bir dayanak ve ümit kaynağı olmuştur.
Drama’ya bağlı mahalle ve köylerin nüfus durumunu gösteren 1830, 1838 ve 1843 tarihli defterler mevcuttur. Çalışmamızda 1838 yılı verilerini içeren, Müslüman yerleşimlerdeki erkek nüfusun kaydının tutulduğu 4549 ve 4550 numaralı defterleri tercih ettik. Defterlerin ilk sayfalarına sayımı yapılan mahalle ve köylerin isimlerini içeren fihristler konulmuştur. Bir sayfaya azami, her sıraya beş kişi gelecek şekilde yedi sıra işlenmiştir. Kişiler için sıra numarası verilse de hanelerin ayırt edilmesini kolaylaştıracak numaralar verilmemiştir. Daha sonra eklenmesi düşünülen açıklamalar için olsa gerek, sıraların arası, bir sıra daha yazılabilecek şekilde açık bırakılmıştır. Üzerinde çalıştığımız defterler, muhtemelen, önceden yazılmış nüshaların temize çekilmiş halidir. Çünkü defterlerde, karalamalar ve düzeltmeler “yok” denecek kadar azdır.
Drama, I. Balkan Savaşı esnasında Bulgarlar tarafından işgal edilmiştir. Fakat savaş sonrasında, Bükreş Antlaşması’yla (Ağustos 1913) bölge Yunanistan’a bırakılmıştır. Yaklaşık on yıl kadar Yunanistan yönetiminde yaşayan Drama Müslümanları, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’nın mübadeleyle ilgili hükmü gereğince, Türkiye’ye göç etmiştir.
Bu kitabın konusu Selçuklu-Haçlı münasebetleri olup, 1097-1192 yılları arasını kapsamaktadır. Haçlı seferlerinin ilk ve en büyük sebebi Anadolu Selçukluları olup, Haçlı ordularına karşı en büyük mücadeleyi de Anadolu Selçukluları’nın verdiği apaçık tarihi bir gerçektir. 1097 tarihi İznik kuşatmasına odaklanılarak, 1192 tarihi de Kılıcarslan II’nin ölüm tarihi esas alınarak yazıldı. 1192 tarihinden sonra Birinci Dünya Savaşı’na kadar hiçbir Haçlı Ordusu Anadolu’ya ayak basamadı. Diğer yandan Haçlı Seferlerine bu açıdan bakan bir çalışma bulunmamaktadır.
Bu öykü aslında çocukların ilk ateşböceği, yani ilk ışığıdır. Çocuklar, yollarına ışık tutabilmek için diğer ateşböceklerini de kendileri toplarlar. Çocukların öykü yazmanın bir yolunu bulabileceğine, hatta en güzel öyküleri çocukların yazabileceğine inandırır. Çantalarına koydukları hayal gücü ile çocuklara solucana, buluta, bostan korkuluğuna öyküler anlattırır. Yeteneklerinin farkına vardırır. Denemekten vazgeçtiklerinde karşılarına çıkan ufacık bir fikir, hayal güçlerini harekete geçirir. Çocukları cesaretlendirerek çocukların özgüvenlerini tetikler. Dostluk bağlarını güçlendirir.
Bu öykü aslında çocukların ilk ateşböceği, yani ilk ışığıdır. Çocuklar, yollarına ışık tutabilmek için diğer ateşböceklerini de kendileri toplarlar. Çocukların öykü yazmanın bir yolunu bulabileceğine, hatta en güzel öyküleri çocukların yazabileceğine inandırır. Çantalarına koydukları hayal gücü ile çocuklara solucana, buluta, bostan korkuluğuna öyküler anlattırır. Yeteneklerinin farkına vardırır. Denemekten vazgeçtiklerinde karşılarına çıkan ufacık bir fikir, hayal güçlerini harekete geçirir. Çocukları cesaretlendirerek çocukların özgüvenlerini tetikler. Dostluk bağlarını güçlendirir.
Sevgili okurum, sen bu satırları okuduğuna göre artık tanışmamıza çok az zaman kaldı. Bu tanışma sayesinde hem kendi hayatındaki ilişkilere dair davranışları anlamlandırabilecek hem de içinde bulunduğumuz zaman diliminde en sık karşılaşılan sorunlara vakıf olacaksın. Kitabımda danışanların sorularından oluşan bir soru-cevap kısmı var. Bu sorular bana gelen 1000 soru içerisinden en çok tekrar eden sorulardan seçildi, soruların içinde kendi hayatınıza dair bir şeyleri mutlaka bulacaksınız. Yine bu soruların dışında olup cevaplamamı istediğin soruların varsa kitaptaki iletişim bilgilerinden her zaman ulaşabilirsin.
Şimdi ihtiyacın olan tek şey, güzel bir kahve ve okumaya başlamak için sessiz bir alan. Keyifli okumalar dilerim.
Geçmişe dönebilme şansım olsa, bu hissettiklerimi hissetmediğim o geçmişe dönebilme şansım olsa… Daha çok kendim olduğum, daha mutlu olduğumu düşündüğüm o geçmişe…
Yapabilir miydim? Her şeyi bırakıp, yeni tanıştığım herkesi, tüm tecrübelerimi bırakıp döner miydim diye merak ettim. Geçmişte sonsuza kadar yaşama hakkım olsa, ister döngü deyin ister kapana kısılma.
Bunu seçer miydim? Yeni şeyler yaşama ihtimalini, yeni ihtimalleri geride bırakabilir miydim? Ömrümün kalanını buna feda edebilir miydim?
Mavi yüzlü adam eğer hala oralarda bir yerlerdeysen, teklifini kabul ediyorum. Kalan ömrüm senin olsun. Ben artık bana sunduğun bu hayatı yaşayamıyorum. Sevdiklerimi teker teker kaybetmeye dayanamıyorum…
Edebî metinler salt kurgudan ibaret değillerdir. Onlar barındırdıkları kurgunun altında toplumda meydana gelen sorunları da yer verirler. Böylelikle her roman sosyolojik bir hüviyete sahiptir esasında.
İşte İnci Yılmaz Şimşek’in birbirinden nadide öykülerini barındırdığı bu kitap da bu hüviyete nail olan eserlerdendir. Çünkü Şimşek her öyküsünde akıcı bir üslupla kadınerkek ilişkisi, benlik problemi, özentilik, görgüsüzlük gibi toplumumuzun kanayan yaralarına temas etmekte ve âdeta toplumun bir fotoğrafını çekmektedir.
Edebi metinler salt kurgudan ibaret değillerdir. Onlar barındıkları kurgunun altında toplumda meydana gelen sorunlar da yer verirler. Böylelikle her roman sosyolojik bir hüviyete sahiptir esasında.
İşte İnci Yılmaz Şimşek’in birbirinden nadide öykülerini barındırdığı bu kitap da bu hüviyete nail olan eserlerdendir. Çünkü Şimşek her öyküsünde akıcı bir üslupla kadınerkek ilişkisi, benlik problemi, özentilik, görgüsüzlük gibi toplumumuzun kanayan yaralarına temas etmekte ve âdeta bir fotoğrafını çekmektedir.
Kendi dilini arayan, sözcüklerini zaman zaman düşlerde, zaman zaman gerçeklerde gezdiren M. Faik Güneysu’nun ilk şiir kitabı Senbahar. İçinden geldiği çevrenin ruh halini, yaşam biçimini, kendi isyanı ile harmanlayıp şiire dökmüş yazar.
…
Bakarken bayılttığımız günlere
Gözlerimiz
Düş de peşime
Gel der gibi
Gövermiş uykularımız
Salınmakta
Çamaşır iplerinde…
Sevdasını, düşlerini dizmiş sözcüklere bazen de.
…
Benim bekleyecek sabrım yok
Yarın güneşli olabilir ama
Sen olmayabilirsin
…
Ekonomik, sosyal çarpıklığı işlemiş bazı şiirlerinde.
Yobazlara, cahillere dokundurmuş arada.
…
Sen nere cennet nere
Şıhın gider senin yerine
…
Yeni şiirlerle gelecek M. Faik Güneysu. Şiirin kucağına düştü, sözcüklerin kabuğunu kırdı bir defa. Yolu açık olsun.
Veli Erdem
Ben kim miyim? Ben acılarını, aşkını, sevdasını, sevdiğini, yüreğini, gönlünü Karadeniz’in azgın dalgalarına salan, Karadeniz’in en derinlerinde kaybolan, kendini bulamayan Talha. Dedim ya çok yarım kalmışlıklar vardır Karadeniz’de diye. Benimki de yarım kaldı. Ne gecem ne gündüzüm oldu. Yarım kaldıktan sonra yetim, öksüz kaldım. Yaşayamadığım duygularımla hayatım gitti elimden. Öldüm de geldim ben, velhasıl kelam. Benim de hikâyem başladı ama bitmedi.
SENETSİZ SEVGİLER
Seher vakti sevdalar sinelerde metlenir
Yâd edilen yarenler dillerde denetlenir
Yollar bir bir kesişir ve kollar kenetlenir
Kucaklarda kar olur, yağmur olur sevgiler
Selamları sessizdir kumruların, kuşların
Yürekleri yalnızdır yolcusuz yokuşların
Temeline taş koymaz terlemeyen tuşların
Omuz olur aşklara, omur olur sevgiler
Başta bahar olursa bedenler çiçek açar
Gözün gönlü var ise nazarından nur saçar
Hakikatler susunca hikmetler kalır naçar
Ham hayaller elinde hamur olur sevgiler
Güne ağlar maziler, yarınlar yaşı keser
Akıl ayda yol arar, cehalet başı keser
Bir âlimin sözleri bazen savaşı keser
Umut olur özlerde, umur olur sevgiler
Dillerde efsaneler aşklara misal olur
Türküler destanlaşır, öyküler masal olur
Elde yasak olanlar yürekte yasal olur
Gözlerde, gönüllerde mahmur olur sevgiler
Akşam olur ufuklar kırmızıya boyanır
Gecenin gizemleri gökyüzüne dayanır
Her şafağın koynunda bir istikbal uyanır
Yarınlara yeniden memur olur sevgiler
Gündüzlerin çizgisi belli ise günde net
Güllerin yeri, yurdu gülistan olur elbet
Sinedense sevgiler, ne çek ister ne senet
Sevdanın sarayında mamur olur sevgiler
Hayat, insanın kaderi ile ederinin toplamıdır. Kader, insanın seçemedikleridir. Aidiyet: aile, toplum; genetik-engel-yetenek vs. Kaderin dışında kalan insanın kendi tercihleridir. Düşünceler, akıl-idrak edinme, uğraş-azim, tecrübe, hisler, yatkınlık-meyil ve tercih edildiği kadarı ile özgürlük. Bu iki bileşen iç içedir; daha fazla ya da daha az… Sonuçları etkiler. Yani hayat, insanın kaderi ile tercihlerinden oluşur.
Seni seversem kaybederim!
Gündüzler görmeden
Geceler dinlemeden
Sırrını severim…
Seni seversem kaybederim!
Eller bilmeden
Yollar bulmadan
Saklını severim…
Seni seversem kaybederim!
Senden öncesini
Senden sonrasını
Yokluğunu severim…
Seni seversem kaybederim!
Bakıp geçtiğin yerleri
Geçip gittiğin yolları
Ardını severim…
Seni seversem kaybederim!
Sana dokunan rüzgârları
Seni gören kuşları
Sana dair severim…