Roman

    Filters
    Done
      • -24% İndirim
        190.00

        Genç kız yatağına yatmış babaannesinin elinin sıcaklığını halen üstünde hissediyordu. Küçük bir dokunuş, tatlı bir söz, bir sarılma ne kadar da değerliydi. Annesi onun gönlünü bunlara doyuramamıştı. Oysa bir annenin gönlünü sevgiye doyuramadığı çocuğu dünyalar doyuramazdı. İçinde karmaşık düşünceler ve minicik bir huzurla gözlerini usulca kapattı.

      • -30% İndirim
        88.00

        “KİM BU D.B. COOPER?”

        Bu, Ayten Pearse’ın firari Cooper’ı araştırmaya başladığında sorduğu ilk soruydu. Bu adam her kimse muhtemelen yıllar önce ülkenin pek bilinmeyen bir bölgesine taşınmış olmalıydı. FBI tarafından şimdiye kadar bulunamadığına göre ölmüş olma ihtimali de yüksekti.

        Cooper olayı ile ilgili duydukları, araştırmacı gazeteci kimliği taşıyan bu kadında merak uyandırmıştı. Binlerce dosyanın içindeki bilgileri gözden geçirip anlamaya çalışıyordu…Çünkü; Pearse’ın bir an önce yanıtlaması gereken önemli sorular vardı.

        D. B. Cooper 24 Kasım 1971’de Portland’da Seattle’a giden bir uçağın, yalnız, sıradan görünümlü, iyi giyimli bir yolcusuydu. Uçak havalandıktan sonra ise tarihin en gizemli uçak kaçırma hikayesinin ana karakteri olmasına geri sayım başlamıştı.

      • -30% İndirim
        112.00

        Adaletin ikliminde yaşamak ve onun bilinç atmosferinde huzur bulmak için, elbette ki hukukçu olmak gerekmiyor. Diğer bilim ve sanatlarla bütünleşik olarak, hukuki okumalar yaparak da bu yolda mesafe alabilirsiniz. Yüzlerce kitabı okumaya vaktiniz olmayabilir. Roman tarzı bir anlatımla; hukukun genel ilkeleri, insan hak ve hürriyetleri, birlikte yaşama öğretisi, demokratik tavır, ceza ve yargılama hukuku alanlarında temel ve öz bilgileri, normları, ilkeleri anlatmaya çalıştım. Her gerçeği romana sığdırmak elbette mümkün değildir. Fakat sizlere ancak patika yoldan, otoyola ulaşmanıza rehberlik edebilirim. Kitabın sonunda önerdiğim kitapları da dikkate almanız tavsiye edilir.
        Hukuk felsefesinin/ mantığının, adalet psikolojisinin, sosyolojinin; toplum düzeni, birliği, dirliği ve sürdürülebilirliğinde ne kadar önemli bir yer tuttuğunun gereğine inanmış olacaksınız.
        Adaleti koruyup kollamadığımızda, onun da bizi koruması mümkün değildir. Yasal ve anayasal sorumluluk, hak ve ödevlerimizi bildiğimizde, yaşam daha anlamlı, kalıcı, daha çekilebilir, daha güven verici, daha sevimli ve huzurlu olacaktır. Kitap, ayrıca ihtiyacınız olduğunda; adli savunma yeteneğinize, ilave sosyal donanımlar katacaktır.
        Adalet sevdamız, insanlık aşkımız, üretim mücadelemiz, paylaşım ve dayanışma; ilkeye dönüştüğünde, artık kavgaya zaman ve yer kalmayacaktır.
        Niyet, öğreti, öngörümüz ve beklentimiz budur. Ne kadarını başarabilirsek, medeniyetimizin temelini onun üzerine kurmak zorundayız. Niyetlerin gerçekliğe dönmesi veya ütopya olarak kalması bizim elimizde.
        Ağacın, bitkinin nesli, geleceği ve özü; tohumlarıdır. İnsanınkiyse genlerine kodlanmıştır.
        Bir ifade sanatının özü ve maksadı ise, cümleler arasına serpiştirilmiştir. Haklı, yasal, mantıklı, etik, dürüst, bilimsel bir gerekçesi olan her yorum ve eleştiriye açığım. Zaten geliştirilebilir, değiştirilebilir, denetlenebilir bir içerik sunuyorum. Bilimsel, metodolojik bir bakış da her durumda bunu öngörmez mi?
        Kitabımızın ikinci baskısında düzeltmeler ve ilaveler yapılmıştır.
        Okuma, yazma, anlama ve anlatma mücadelemiz devam ediyor. Yeni eserlerde buluşmak dileğiyle.

      • -33% İndirim
        60.00

        Şimdi gizemli çocuğun çaresizliğinin sesi, sessiz ve karanlık mağarada çınlarken varoluşunun yarım kalmış hikayesi, nihayet kendisini duyan ve görenler olunca tamamlanacaktı. Oysa ki karanlığın içinden aydınlığa çıkabilmesinin mümkün olamayacağını zannediyordu. Görünmeyen varlığı ile herkesin her şeyini görürken, onu kimsenin görememesi ne kadar da acı vericiydi.

        Mağaranın içinden çıkarak ana rahmine tekrar dönüşün yolculuk serüveni başlayacaktı…

      • -22% İndirim
        140.00

        Ben teşrin-i sani- de
        Ayın on dördünde doğmuşum
        Babam
        Bin dokuz yüz otuz yedide
        “Her hususda zemet olarak bulundu” yazmış.
        Nüfus cüzdanıma
        Bin dokuz yüz kırk beşte ilkokula giderken
        İkinci dünya harbi patladı
        Damımızın saçağından
        Bir Alman uçağı silip geçti
        Hayvanlarımız iplerini koparıp kaçtı
        Zindan alanına uçak düştü
        Önce seyredildi
        Sonra kurşunları
        Ardından da nesi varsa yok edildi
        Bin dokuz yüz elli ikide Kore harbi başladı
        Aynı yıl NATO’ya girdik
        Altmışta yirmi yedi mayıs devrimi
        Ben elli ikinci dönem yedek teğmeni
        Altmış beşlerde yön dergisi
        Altmış yedilerde solcu
        Yetmişlerde ilerici
        Yetmiş üçte partici
        Yetmiş dörtte siyasetçi
        Ve il genel meclisi üyeliği
        İlk toplantıda; mülazım’ı –sani
        Bin dokuz yüz yetmiş beşte
        İdare-i-umumiye-i-vilayet kanunu muvakkatinin
        Yüz on sekizinci maddesi uyarınca
        İl-daimi encümeni üyesi
        Seksenli yıllarda yazıp çizmek
        İki bin dört kasımında yedi metrelik
        Zeytin ağacından düşmek
        Sağ ve sağlam kalmak
        İki bin altıda ağır bir ameliyat geçirmek
        İki bin yedide yetmiş yaşına girmek
        Tek değişmeyen işim
        Öykü yazmak
        Roman okumak
        Anı yazmak
        Şiir okumak
        Bir de iyice bunalınca sesimi yükseltmek
        Uzun-kısa yolculuk yapıp paylaşmak
        Ve değişimi yaşamak…

      • -26% İndirim
        48.00

        İlk emir “Oku!” olduğuna göre yazmak da bu emrin içerisinde… Okumak ile yazmak aynı kaderi paylaşan denizler gibi… Tatlı suyun tuzlu suya karışmadığı o ince çizgi üzerinde önce okuyup sonra da yazmanın keyfi yaşam döngüsü içerisinde başka hiçbir yerde bulamadığım bir zevktir. Yazmak kesinlikle bir hedefe, topluluğa, millete, ideolojiye veya o her ne ise yöneltilemez. Yazmak varlığı ve var olanı çevrelemektir. Kalemini birilerinin, bir düşüncenin, bir topluluğun, bir ideolojinin satıcısı yapan kişiler yazar veya şair değildirler! Siz böyle kişilere ne isim verirseniz verin! Eğer okuyucu okuduğu kitap içerisinde kendisine ait bir değer bulabiliyorsa, işte o yazar başarılı bir yazardır. Bu durumda yazı amacına ulaşmıştır. Toplumun her kesiminden insana seslenmek kolay bir iş değil, ancak yapılması gereken bir eylemdir. Aynı kitabı okuyan okuyuculardan kitap içerisinde kimi çocukluğunu, kimi gizli kalmış duygularını, kimi korkularını, kimi sevinçlerini, kimi üzüntülerini veya yoksunluk çektiği, özlediği, umursadığı, çekindiği herhangi bir duyguyu bulabiliyorsa kitap başarıya ulaşmış demektir… Umarım silinmez kurşun kalemimden çıkan bu kitabı okuyan herkes anlatımlarda kendisi için bir değer bulabilir… İyi okumalar…

        Konur Alp Demir’in kurşundan ağır kaleminden… “Araf”…

        Konur Alp Demir

      • -38% İndirim
        300.00

        Belki de daha mutlu bir dünyada yaşamak için, nasıl çocuk olmamız gerektiğini yeniden hatırlamanın zamanı çoktan gelmiştir. Çocuklarımıza hayatın bizi kirletirken öğrettiği hilelerini dikte etmeyi ve onları solmuş birer yetişkin olmaya zorlamayı bırakmalıyız. Gelin yetişkinler olarak bu işi beceremediğimizi kabul edelim. Bırakalım geleceğin sahibi olan çocuklarımız bize öğretsinler. O zaman belki insanlar daha fazlasını elde etmek için bozmak ve bozulmak yerine, ellerinde olana değer vermeye başlarlar. Mutluluğu içi boş, bozguncu dünyevi hedeflerde aramayı bırakıp, bu dünyaya geldiğiniz saf halinizde bulmanın yolu ve anahtarı elbette doğru rehberleri takip etmekle mümkündür. Doğru rehberlerden kasıt nedir? Sorusunun cevabı şüphesiz açıktır. Elbette çocuklar ve içindeki çocuğun ölmesine izin vermeyenler…

      • -26% İndirim
        37.00

        Korkuyordu karanlıktan çünkü biliyordu artık yeni şafaklar olmayacak. Kalbi şahit oldu son güneş batımına, artık umutlar da olmayacak…

        Her şeye son noktayı koyarken dudaklarına taşıdığı tek cümledeki imzası vardı. “Artık bitmeli.” Oysa henüz bilinmese de şafağın battığı yerde dolunayın ışığı doğuyordu.

      • -36% İndirim
        58.00

        Oyun başlayalı yarım saati geçmişti. Turnuvanın başından beri satranç saatinin sürekli basılmaktan yıpranmış ve solmuş düğmesine diğer oyunlarımdan farklı olarak sert basmayı istemedim. Herkesin zamanı yetiştirmek adına hırsla vurduğu bu düğmeye maç süresince sakin bir edayla dokunacaktım. Bu hareketimle belki oyunu değil ama onu kazanmayı umuyordum. Gözümü oyundan ayırmaya cesaretim yoktu. Dalgınlıkla oyundan kafamı kaldırdığım zamanlarda gözlerime o ela gözleri değince satranç saati tamamen sessizliğe bürünüyor, duyduğum tek tik-tak sesi göğüs kafesimi kırmaya meraklı kalbimin tik-takları oluyordu. Keşke böyle zamanlarda satranç saati gibi yürek saatini durdurmanın veya karşı tarafa paslamanın bir yolu olsaydı.

        Rakibiniz sadece rakibiniz olmayınca içinizdeki karmaşayı karşı tarafa belli etmeyi pek tercih etmez; bunun bir zayıflık yaratmasını istemezdiniz.

         

      • -14% İndirim
        240.00

        Bundan sonra himmet dilemekten ve Allah’a tevekkül etmekten başka bir sığınağımız yok.
        “Gaybın (bilinmeyenin) ve şehadetin (görülenin) gerçek anlamda bilen Allah…” Bütün insanları terbiye eden O. Yunus’un:

        “Erenler meclisinde deste kızıl gül idim
        Açıldım ele geldim soldum ise ne oldu.”

        Söylediği gibi erenler meclisinde açılıp ele gelmek ve solmaya kadar giden bir yolculuk seyrinin, sonu olmadığı malum. Her menzilin sonunda “Ne oldu?” diye sorarız.

        “Bu yol uzundur;
        Menzili çoktur;
        Geçidi yoktur;
        Derin sular var.”

        Bazen yatay bazen de dikey çizgide ilerleme mümkündür. Az zamanda büyük mesafeler kat edilebilir. Yalvarış ve yakarışlarımız hep O’nadır. Büyüklerin himmeti üzerimize olsun. Allah, hata ve kusurlarımızı, bağışlasın. Allah’a emanet olunuz.

      • -25% İndirim
        27.00

        “AŞK’A” susayan kalbinin dudakları çatladı…
        Yüreğinin dilinde tek hece “AŞK”…
        Hasret çeken gönül evinde tek kelime “AŞK”…
        Levhi kalem; kapı ve pencerelerini açan ruhunun üzerine
        “AŞK” yaz…
        * * *
        Hücreleri aç, gıdası “AŞK”…
        Damarları susamış, arzusu “AŞK”…
        Kırıldı kolu, kanadı dermanı ” AŞK”…
        Kalmadı takati, mecali “AŞK”…
        Nefesi, aşı artık “AŞK”…
        * * *
        “AŞK” için yaratıldı Muhammed (S.A.V.)…
        “AŞK’IN” hatırı için af edildi Adem…
        Enbiya’nın yüzündeki nur “AŞK”…
        Sahabenin kalbindeki ateş “AŞK”…
        Evliyanın dilindeki muhabbet “AŞK”…

      • -25% İndirim
        27.00

        Gerçek anlamda aşk Allah u Teâlâ’yı talep etmek ve O’nu sevmektir.

        Hakk’ı isteyen ve seven herkes âşık olabilir. Ancak âşık; kendi gönlünü ma’şuk için boşaltması, akıl bağından kur-tulup iç âlemini sevdiğinden başka diğer bütün isteklerden temizlemesidir.

        Ma’rifete yani ilahî bilgiye ulaşabilmenin yolu akıl ve nazar değil ilâhî aşktır. Allah u Teâlâ’ya akılla değil ancak aşkla ulaşılabilir.

        Bu mertebeye gelen insan, kendinde sonsuz bir hayat hamlesi sezer. İyi işlere sarılır ve başarır, hiçbir yorgunluk duymaz. Derin bir aşk içinde insanlara hizmet verir.

        Aşkı nura, aklı da ateşe benzetirler. Aklın aydınlığı her ne kadar uzağı görüyorsa da aşkın ateşi daha fazla uzağı görebilir. Aklın aydınlığı, aşkın ateşiyle birlikte hareket etmezse tek başına gönül evini aydınlatamaz. Ne vakit aklın nuru, aşkın ateşi ile birleşince o zaman gönül sarayı tam anlamıyla aydınlığa kavuşur.

      • -23% İndirim
        50.00

        Duyguların evrensel karakterinden yola çıkılıp, değerlendirildiğinde; insan hissiyatında farklılığın, sahip olunan imkânlarla sınırlı olduğu, açıkça görülebilmektedir.

        Hayatın gerçekliğinde, yazdıklarımla ortaya çıkan kitabın içindekileri, keyifle okuyabileceğiniz harika bir hikâye olarak düşündüm!

        Bunu doğrulamak için de, Tahsin Bey’in çocukluk döneminden başlayıp; karşılaştığı zorlukları, nasıl yendiğini ve çileli hayata göğüs gererek, başarıya ulaştığını yazdım. İçine düştüğü gönül ilişkisini ve yaşadığı bunalımları kendi yazdığı “not defterinden” bir cerrah titizliğinde kelimeleri seçerek sizlere aktardım.

        Seven bir adamın ailesiyle, sevdiği arasında kalışını ve çocuklarının geleceği için ortaya koyduğu soylu davranışını anlattım. Sadece bunları anlatmakla da yetinmedim; çevresindekileri kıskandıracak kadar zarif ve güzel; eğitimli kadına sırılsıklam âşık olan Tahsin Bey’in çizdiği zikzakları da, kaydettim!

        Bunlardan başka, kültür, sanat ve kadın cinayetleri gibi sosyal olayları bürokraside, ihtisası yapılsa, bu kadar olmaz diyebileceğiniz beceriksizlikleri, gayretli çalışmalarına rağmen görmemezlikten gelinen, saf ve temiz kamu görevlilerini!

        Geleceğimiz olan gençlerimizi, büyük emekle şekillendiren öğretmenleri ve başka birçok olayı ayrıntılarıyla; “tutulan defter kayıtlarından” bire bir aktardım.

        Sorumluluk duygusuyla hizmet etmeye çalışan iyilerin. Devlet imkânlarıyla ‘kariyer yapma’ derdinde olan, bürokraside ki kibir abidelerinin (davranışlarıyla), vatandaşı devletten soğutmaya çalışan kötülerin.

        Ayrıca birçok sevenin kavuşamadığı gibi iki sevgilinin ‘Vuslata Ermeyen Aşkı’nın ‘hüzünlü hikâyesini’ anlatmaya çalıştım bu romanda.

      • -35% İndirim
        98.00

        Azap dolu geçmişi olan Malik yitip giden o sevdiklerini tekrar görmeyi ne çok isterdi. Bundan böyle tek görevi, her köşe başında yeni bir tehlike ve gizemin belirdiği o Krallıklarda ilerleyerek görevlerini bir bir yerine getirmekti.

        Bu hayatını riske atma pahasına olsa bile…

        Korkunç yaratıklar ortalığı yakıp yıkmaktadır ve tüm Krallıkları ele geçirmişlerdir. Yol boyunca ihtiyar büyücüden öğrendikleri onun işine yarayacak mıdır? Malik’in olağan üstü büyü ve okçuluk yetenekleri, düşmanlarını yenmelerini sağlayabilecek mi? Deliler gibi sevdiği aşkını son bir defa görebilecek mi? Yoksa bu Malik’in son savaşı mı olacak?

        Kazım Saatçı, hep fantastik dünyalara ilgi duydu. Bilgisayar 3D çizim ve modelleme uzmanı olarak sıra dışı çizimler yapabilecek kadar yaşadığımız dünyanın dışına odaklanmayı başardıysa da bu dünyaya bir eser bırakmak arzusuyla yazma macerasına daldı. Ateş ve Gül adlı kitabın ömrünün en güzel çabası sayan SAATÇI, okurlarını kurguladığı bu dünyaya seyahat etmesi için davet ediyor.

        Saklı Diyar’ın tüm gizemini çözmeye hazırsanız başlayalım.

      • -22% İndirim
        140.00

        Ben teşrin-i sani- de
        Ayın on dördünde doğmuşum
        Babam
        Bin dokuz yüz otuz yedide
        “Her hususda zemet olarak bulundu” yazmış.
        Nüfus cüzdanıma
        Bin dokuz yüz kırk beşte ilkokula giderken
        İkinci dünya harbi patladı
        Damımızın saçağından
        Bir Alman uçağı silip geçti
        Hayvanlarımız iplerini koparıp kaçtı
        Zindan alanına uçak düştü
        Önce seyredildi
        Sonra kurşunları
        Ardından da nesi varsa yok edildi
        Bin dokuz yüz elli ikide Kore harbi başladı
        Aynı yıl NATO’ya girdik
        Altmışta yirmi yedi mayıs devrimi
        Ben elli ikinci dönem yedek teğmeni
        Altmış beşlerde yön dergisi
        Altmış yedilerde solcu
        Yetmişlerde ilerici
        Yetmiş üçte partici
        Yetmiş dörtte siyasetçi
        Ve il genel meclisi üyeliği
        İlk toplantıda; mülazım’ı –sani
        Bin dokuz yüz yetmiş beşte
        İdare-i-umumiye-i-vilayet kanunu muvakkatinin
        Yüz on sekizinci maddesi uyarınca
        İl-daimi encümeni üyesi
        Seksenli yıllarda yazıp çizmek
        İki bin dört kasımında yedi metrelik
        Zeytin ağacından düşmek
        Sağ ve sağlam kalmak
        İki bin altıda ağır bir ameliyat geçirmek
        İki bin yedide yetmiş yaşına girmek
        Tek değişmeyen işim
        Öykü yazmak
        Roman okumak
        Anı yazmak
        Şiir okumak
        Bir de iyice bunalınca sesimi yükseltmek
        Uzun-kısa yolculuk yapıp paylaşmak
        Ve değişimi yaşamak…

      • Out of Stock
        60.00

        Mustafa Kemal, Türklerin ilk yurdu ve Ergenekon hakkında gerçek bilgilere ulaşmak istemektedir. Salih Bey, aracılığıyla Tahsin Bey’i Çankaya’ya davet eder. Tahsin Bey’in ağzından çıkan “MU” kelimesi sanki Mustafa Kemal’in buzdağının altında kalan büyük takviminin anahtarı olmuştur. Odasına çekilip gözlerinin kapamasıyla binlerce yıl öncesinde var olmuş Mu kıtasına gider. Bu gidiş gerçeğe bir yolculuk mu, yoksa bir rüyaya adım atmamı kimse bilemez ! Bu gidişiyle birlikte adı MU’ya dönüşür. Atlantis’te doğan Mu, Mu güneş imparatorluğu’na eğitime gitmeye hazırlanmaktadır. Kendisiyle birlikte bu eğitimi almaya hak kazanan bir kişi daha vardır : Ezher. Ezher, Mu’nun uykua dalmadan önceki Fikriye’sinden başka değildir. Mu’nun, Mu’daki ilk görevi; yüzyıllar sonra soyları tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalacak olan soydaşlarını, dehr zamanı kullanarak Ergenekon güvenli bölgesine götürmektedir. Ergenekon yüksek dağlar, sarp kayalıklar arasındadır. Çok uğraşırlar ama yerini bir türlü bulamazlar. Tam umutsuzluğa düştükleri bir anda, dik bir kayanın üzerinde bir bozkurt görünür. Bozkurt; Kıyan, Tukuz, Almıla, Bengül ve Mu’yu Ergenekon güvenli bölgesine götürür. Görevini başarıyla tamamlayan Mu,dönüşte tüm evrenin haritasını çıkarmayı başaran vimanaların kaptanı taomen ile tanışacaktır. Taomen, kendini uzay bilimlerinde çok geliştirmiş bir 2000’li yıllar gencidir. 2000’li yıllarda yaşanacak olan Altın Çağ uzay bilimleri dalında görevli olduğundan, zamanda yolculuk yaparak Mu kıtasına gelmiştir ve burada uza eğitimi almaktadır. Mu, aslında Taomen’nin yaşadığı ülkenin kurucusuyken burada sadece taomenin arkadaşıdır. Yaşanacak olan Altın Çağ’a kimileri bilinçli, kimileri bilinçsiz hazırlanmaktadır. Altın Çağ’da ne mi olacaktır? Öğretmen Ezher’e daraldığı bir zamanda Atatürk görünmüş ve onu 2038’e yani altın çağın tüm ihtişamıyla yaşanacağı yıla götürmüştür. Dünya’da Türkiye merkezli bir bilim, teknoloji ve aydınlanma çağı yaşanmaktadır. Geçmişte Mu Güneş İmparatorluğu’nda her alanda zirveyi gören Dünya, büyük takviminin tekrar bir tam tur atması ile yine Altın Çağ’a ulaşmıştır. Gelecekten geçmişe, geçmişten geleceğe uzanan bir bilim kurgu romanı ; sizlere bir solukta binlerce yıllık zamanı yaşatacaktır.