Açıklama
Baskı Tarihi | Mayıs 2023 | Baskı Boyutu | 13,50 x 21,00 cm |
---|---|---|---|
Baskı Sayısı | 2. Baskı | Kağıt Cinsi | 2. Hamur |
Cilt Tipi | Ciltsiz | Çevirmen | |
Sayfa Sayısı | 116 | Yayın Dili | Türkçe |
Baskı Tarihi | Mayıs 2023 | Baskı Boyutu | 13,50 x 21,00 cm |
---|---|---|---|
Baskı Sayısı | 2. Baskı | Kağıt Cinsi | 2. Hamur |
Cilt Tipi | Ciltsiz | Çevirmen | |
Sayfa Sayısı | 116 | Yayın Dili | Türkçe |
Sadece bu ürünü satın almış olan müşteriler yorum yapabilir.
DİL BİLMENİN FAYDASI
On dokuzuncu yüzyılın ünlü meddahlarından Cerrahpaşalı Küçük Ali, çok iyi Rum ve Ermeni taklidi yaparmış. Onu diğer meddahlardan farklı kılan ise “Atlı Doktor” olarak bilinen Rum Doktor İstrati’ye de çok benzemesiymiş. Ona benzemesinin Aralarındaki benzerliğin meyvesinilerini de fırsat buldukça yermiş. Ramazan günlerinde kahvehanede sigarasını tellendirirken çevreden birisi gelip de onu paylayacak olsa hemen Rumca konuşarak İstrati’nin taklidini yapmaya başlarmış. “Neden oruç tutmuyorsun?” diye üzerine giden kişi bir anda ne yapacağını şaşırarak geri çekilip gidermiş
GÂVURA, GÂVUR DENMEYECEKMİŞ
Galata’da Voydova karakolunda kudemadan bir tabur ağası var imiş. Hıristiyan ahali ara sıra bir Müslüman yakalayıp karakola götürür ve bana gâvur dedi diye cezalandırılmasını istermiş. Taburağası, “Ay oğul anlatamadık mı? Şimdi gâvura gâvur denmeyecek. Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti.” Diye kabahatliyi tekdir ve tevbih eylermiş.”
AYAKLI EVRAK HAVALESİ
Ahmet Vefik Paşa Bursa Valisi iken, valilik makamına gelen birisi, eski mal müdürlüğü memurlarından iken, nasılsa yaptığı bir yanlışlık yüzünden görevinden alındığını söyleyerek adaletin yerini bulması için tekrar eski işine getirilmesini istemiş. Ahmet Vefik Paşa, “Hani, dilekçen nerede?” diye sorunca adam, “Kâğıt ve pul param olmadığı için bir şey yazamadım; işte böyle, bizzat halimi arz etmeğe geldim.” cevabını vermiş. Ahmet Vefik Paşa, masanın üzerinden bir tebeşir alarak adamın sırtına, “Defterdar Efendiye, 15 Haziran 1280” kaydını yazarak, “Haydi, defterdara git, seni oraya havale ettim.” demiştir.
Türk halk oyunları hususunda birtakım öneriler ortaya koymanın bir hayli zor ve çetrefilli bir konu olduğu açıkça bilinmektedir. Çünkü ne söylenirse söylensin mutlaka birçok odaktan olumsuz eleştiriler ve ortaya konan fikirlere, ideolojik bağlamda karşısında duran grupların olduğu da bilinmektedir. Uzun zamandan beri Türkiye’de araştırılmayan, tartışmalı konular üzerinde görüşler ortaya konulduğu zaman mutlaka karşı duruşlar ve aksini savunanlar olmuştur. Bunun yanında ortaya konulan fikirler, karşı duranlar tarafından genellikle küçümsenmiş ve horlanmıştır. Bu durumun oluşturduğu çekimser havaya bağlı olarak birçok husus sürekli hasıraltı edilmiştir. Yıllardan beri bu tür tartışmalı hususlar hakkında araştırmacılar da görüşlerini dile getirmeye pek cesaret edememiştir.
Biz de böylesi tartışmaya açık olan bir kültür öğesi hakkında, yani Harput havzası müzik ve oyun kültürü hakkında her türlü tartışmalara açık olarak görüşlerimizi dile getirmeye çalıştık. Harput havzası halk oyunlarında tespit edebildiğimiz çok eski Türk kültür unsurlarını ortaya koymaya çalıştık. Söz konusu olan tespitlerin önemli bir kısmının yeryüzünde diğer milletin kültürel uygulamalarında da rastlamak pek âlâ mümkündür. Çünkü aynı kökenden doğup gelişen, çoğalan ve yeryüzünün her yanına yayılan insanoğlunun çok doğaldır ki birçok kültür unsuru da birbirine benzeyecektir. Kültürlerde bu tür benzerlikler vardır diye araştırmacıların, topluluklardaki kültürel gelişmeleri, değişmeleri incelemesi ve elde edilen veriler ışığında çeşitli görüşler ortaya koyması da hiç bitmeyecektir. Nasıl ki akraba toplulukların dilleri birbirlerine benziyor diye dil araştırmaları bitmiyorsa birbirine çok benziyor diye halk oyunları gibi kültürel öğeler hakkındaki araştırmalar da bitmemelidir.
Ey Muhammet’in ümmeti! Kadersiz Türkülerin yapıcıları, Ali, Mur – taza, Hasan, Hüseyin. Taki, Naki, Askeri. Türkü seven herkes… Âdemoğlu. Duydunuz mu? Amatör Halk Müziği Korolarının değerli elemanları, elini kulağına atıp ta bir defa türkü söylemeyen aziz Türk Milletinin değerli vatandaşları, cemiyetler, kurum ve kuruluşlar. Hayvan Sevenler Derneğinin değerli üyeleri. Fenerbahçeliler, Galatasaraylılar, Beşiktaşlılar. Bildiğiniz, yıllardır söylediğiniz: Yeşil ördek gibi daldım göllere/ Bir çift turna gördüm durur dallarda / Ağrı dağından uçtum/ Tuna nehri akmam diyor /Ela gözlüm ben bu elden gidersem / Asker oldum giydim yelek / Eyvanına vardım eyvanı çamur /Vardın Hint eline kumaş getirdin” adlı türkülerimizin müziklerine dini sözler monte edilerek ilahi yapıldı.
Duydunuz mu? Dinlediniz mi? Biliyor musunuz? Evet, ilahi yapıldı. Dini kanallarda CD’leri sabahlara kadar dönüyor. Her gün Kadersiz türkülere bir yenisi daha ekleniyor. Sizler eliniz kolunuz bağlı böyle duracak mısınız? Yoksa Kadersiz Türküleri kurtarmak için seferberlik mi ilân edeceksiniz. Yoksa: Allah! Allah! Diyerek Kadersiz Türkülerin kaderini mi değiştireceksiniz.
ULU SÖZ: Türk’ü anlamak için türkü dinlemek gerek…
Kitapta bahsi geçen hatıralar Türkiye Cumhuriyetinin henüz yeni kurulduğu 1930-1940 yılları arasında geçiyor. Bu dönemler Anadolu’nun ateşle imtihan edildiği ve her evden üçer beşer askerin vatana kurban edildiği yıllardır. O yüzden Avşar kocalarının elinde ki mendilleri kurumamış, ağıtlarının dizeleri dağları eritecek kadar harlı çölleri yeşertecek kadar içli hale gelmişti.
“Askerimin kara kaşı,
Durmaz gözlerimin yaşı,
Sana iki oğul verdim,
Birin geri ver yüzbaşı…
Adı bahse konu olan yıllarda, ilk defa devlet gelir ve şefkatli eli dokunarak sizin çocuklarınızı okutarak öğretmen yapacağız der. Bu haber toplumsal belleğimizde yer alan travmaları tedavi edebilecek hususiyetlerden uzak olsa bile bir nebzede olsun iyileştirecek özelliği sahiptir. Bu yüzden Eğitim ve Öğretim Tarihinde Pazarören Köy Enstitüsü hayati derece de önemli kurumlarından birisi haline gelir.
Pazarören Köy Enstitüsü Türk Eğitiminde Köy Enstitülerinin Mimarı olan İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç tarafından 1941 yılında Pazarören Nahiye merkezinde kurulmuştur. 17 Nisan 1940 yılında kabul edilen 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu ile ilk açılan 14 köy enstitüsünden birisidir. Kanun’un 1. Maddesinde, “Köy öğretmenini ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek üzere ziraat işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde Maarif Vekilliğince köy enstitüleri açılır.” denilmekte, köy öğretmen okullarının bu kanunla köy enstitülerine dönüştürüldüğü bildirilmektedir. Parasız-yatılı olan köy enstitüsünün amacı, Türkiye genelinde öğretmeni olmayan binlerce köye öğretmen yetiştirmektir. Ayrıca köylere eğitim öğretim sağlamanın yanı sıra ülke kalkınmasına katkıda bulunmak amacıyla öğretmen adaylarına uygulamalı olarak demircilik, dülgerlik, yapıcılık, kooperatifçilik, ziraatçılık ve diğer pek çok konuda bilgi ve beceri kazandırılıyordu. Pazarören Köy Enstitüsü 1941-1954 yılları arasında eğitim ve öğretim faaliyetlerine devam etmiştir. Türkiye’deki toplam 21 köy enstitüsü ile birlikte 1954 yılında resmen kapatılmıştır. Pazarören Köy Enstitüsü 1941’den 1954 yılına kadar 1.974 mezun/öğretmen vermiştir. 1954 yılında köy enstitüsü adı değiştirilerek burası Mimarsinan İlköğretmen Okulu adını almıştır. 1954-1976 yılları arasında öğretime devam eden Mimarsinan İlköğretmen Okulu, 3.943 öğretmen adayı mezun etmiştir. Bundan sonra da öğretmen lisesi olarak devam etmektedir.
PROF. DR. REMZİ KILIÇ…
Henüz inceleme yapılmadı.