Açıklama
Baskı Tarihi | Haziran 2021 | Baskı Boyutu | 13,50 x 21,00 cm |
---|---|---|---|
Baskı Sayısı | 1.Baskı | Kağıt Cinsi | 2.Hamur |
Cilt Tipi | Ciltsiz | Çevirmen | |
Sayfa Sayısı | 233 | Yayın Dili | Türkçe |
₺50.00 ₺37.00
Atalarımızın “Damlaya damlaya göl olur” sözlerinde işaret ettikleri gibi bu kitap, son üç yılda sosyal medyada damla damla paylaştığım makale yazılarımdan oluşmaktadır. İçeriğinde dinî, ahlaki ve toplumla ilgili konularda, hayata dair birçok makalelerim bulunmaktadır. Hepsi yazıldığı tarihte güncel bulduğum konular üzerinedir. Hiçbiri hayal ürünü olarak kurgulanmış değildir.
İnancıma göre, din adına anlattıklarımız hayatın içinden değilse, onu ahretliklerden başkası dinlemez. Din hizmetinde 43 yıllık aktif görev süremde ve şimdi emekliliğimde yazılı ve sözlü olarak anlattığım bütün konularda bu husus düsturum olmuştur. Böyle bir anlayışla yazdığım bu kitabımın içeriğini sadece ‘dinî’ olarak algılamak tam isabetli bir yaklaşım olmaz. Bu kitap dine ve dünyaya dair hayatın her alanından konuları içermektedir.
Sözünü ettiğim düstur ile aynı kapsamda 2015 yılında yayınladığım, hayata dair kısa ve özlü 2262 veciz sözlerimi içeren “Kelam-ı Kemal” adlı 1. kitabımın arka kapağında
okurlarıma, bundan sonraki ikinci kitabımın, “makale yazılarımı içereceği” sözünü vermiştim.
“Kemal’in Yazıları” anlamında ‘Kitabet-i Kemal’ adını taşıyan bu kitabımla verdiğim sözümü gerçekleştirmeyi bana nasip eden Yüce Allah’a sonsuz hamd ve senalar ediyorum. İnşallah üçüncü kitabımı da gerçekleştirmek nasip olur.
Bu kitabımı, kutsal dinî mesleğimi seçmemde büyük arzuları ve ısrarlı teşvikleri olan rahmetli anne ve babama “ithaf” ediyorum. Hazırlanışında ve her zaman yanımda en büyük yardımcım olan sevgili eşime de teşekkür ediyorum.
Gayret bizden, muvaffakiyet Rabbimizdendir.
Baskı Tarihi | Haziran 2021 | Baskı Boyutu | 13,50 x 21,00 cm |
---|---|---|---|
Baskı Sayısı | 1.Baskı | Kağıt Cinsi | 2.Hamur |
Cilt Tipi | Ciltsiz | Çevirmen | |
Sayfa Sayısı | 233 | Yayın Dili | Türkçe |
Sadece bu ürünü satın almış olan müşteriler yorum yapabilir.
Sözlerime başlarken Rabbime sonsuz hamdüsenalar olsun ve onun resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamberimiz liderimiz, iki cihan güneşi, kâinatın efendisi ahir zaman nebisi rahmetenlil âlemine selatü selam olsun. Âline ashabına ve kıyamet sabahına kadar ona ümmetliğe erişenlere ve dahi onun izinde Allah yolunda cihat edip İslam’ın doğuşundan kıyamet sabahına kadar şehit olan kardeşlerime de selam olsun. Bu küfür diyarı köhne Avrupa’ya işçiler olarak gelip çok büyük zorluklar içinde mücadele verip Avrupa’nın karanlık sokaklarında kaybolmadan var olma yok olma savaşı veren, Türkiye’mizin inançlı ve vakarlı aziz insanlarına da selam olsun. Belki küfür diyarında maddi ve manevi yönden, istenilen hedeflere erişemedik ama bu diyarda aslından ve inancından kopmadan hayata tutunmak bence bir başarı bir zirvedir. Allah’ın yardımıyla elimizden geldiği kadar, ülkemiz için maddi seferberlik kuruşumuzu zayi etmeden, cennet Türkiye’mizde harcadık. Lakin 1980 ile 2002 yılları arasındaki idareciler Avrupa’dan akan bu döviz selini değerlendiremediler. Türkiye’ye ne kadar çok döviz geldiyse ülke o kadar geriledi, yoksullaştı. Türkiye’nin onda biri olmayan ülkelere dilencilik elleri açılarak, koskoca bir imparator milletinin itibarını sıfırlayan hükûmetler geldi Türkiye’ye. Öte yandan Müslüman Türk insanı, Avrupa’ya koyun sürer gibi sürülerek, yalnızlığa terk edildi. Âcizane bu yüzden böyle bir kitap yazmaya, yaşadığımız olaylardan dolayı ihtiyaç duydum.
Bu sözlerin oluşumunda bu zamana kadar okumuş olduğum divan edebiyatı, halk şiiri, batı etkisinde gelişen Türk Edebiyatı, doğu ve batı klasiklerinin çevirisinden oluşan, zihnimin bu kadar farklı kültürleri bir potada erittikleri bir izdüşümüdür.
Bilhassa sanatlı sözlerde mensur şiir ile, divan edebiyatının secili örneklerinin zihnimdeki bir yansıması olabilir.
Tasavvufane sözlerimde ise zihnimdeki İslam tasavvufunun yanında diğer semavi dinlerin tasavvufi ile primitif dinlerin mistisizmi etkili olabilir. Tabi buna İslam tasavvufunu daha yoğun olarak modernize ettiğimi söylememe gerek yok.
Bazı beşeri anlam içerikli sözlerimi ise bir takım şiirde kullanılan aliterasyon asonans ve kelime tekrarıyla müzikal bir bağ kurarak oluşturdum.
Bununla birlikte toplum meseleleri sosyal, ekonomik, kültürel, dini, askeri ve psişik durumları izah eden sözleri alt şuurumun anlık bir yansımasıyla günümüz meselelerini izah edecek şekilde oluşturdum.
Şiddete maruz bırakılan kadınların yazılan öyküler üzerinden yalnız olmadıklarını hissettirmek, destek alabilecekleri başvuru mekanizmalarını hatırlatmak ve yaşadıkları şiddete karşı “dur” demek için cesaretlendirmek, kadın danışma merkezleri ve sığınmaevlerinin işleyişi hakkında bilgilendirmek ve en önemlisi de ne kadar etkisi olur bilemiyorum; ama “Bu kadınlar bunları yaşıyor, farkında olun, sessiz çığlıklarını duyun, görün artık” demek için bu kitabı yazdım.
Görüştüğüm kadınların büyük çoğunluğu belleğimde isimsiz, yaşsız, cinsiyetsiz ve zamansız… Sadece ve sadece kişiler değişiyor, ama olaylar hep benzer, aynı zamanda hep farklı, hikâyeler hep biricik, her biri birbirinden özel… Binlerce öykünün sırdaşı olarak isimler, yaşlar, zamanlar geçer; hüzünler baki kalır… Yakıcı izler bırakır çoğu; bazıları övünülesi çabasının hatırasını bırakır avucuma, bazıları sessiz çığlığına eşlik eden gözyaşlarını, bazıları da gururlu terk edişlerini…
Yokluğu bir dert, varlığı bin dert sayılan suskun kadınlar coğrafyasından, ataerkil sistemin dayatmalarına karşı varlığını ispat etmeye çalışan bir kadının haklı isyankâr çıkışına ve şiddetle mücadelesine tanıklık etmek; kelebeğin dönüşümüne tanıklık etmek gibi gelir her defasında. Öyle mucizevi, muhteşem, sancılı ve kederli… Ve benim de bu hikâyedeki rolüm, yangını söndürmeye gücü yetmeyen ama elindeki bir kova suyla destek olmaya çalışan karınca misali…
Post modernlik sonrası Post-Truth bir çağda yaşıyoruz. Bu çağ tüm “anlam değerlerimizi” yıktı. Hakikat kayboldu. Belirsizlik ve sıradanlık, hakikat sonrasının yerini aldı. Doğruluk değerleri, yalanın zehri ile birlikte tümden ‘göreli’ hale geldi. Anlamlar kayboldu. İyi ve kötü birbirine karıştı…
Neden böyle olmuştur?
Kaybedilmiş değerlerin geriye döndürülmesi mümkün müdür?
Bilemiyorum…
Ama hiç değilse tarihin bir dönemine tanıklık etmek için bu kitabı derlemeyi kendimce uygun gördüm. 90’lı yıllardan 2010’lu yıllara kadar düşünce dünyamdan oluşan anlam ve değerleri hatırlatmak istedim. Evet, geçmiş zaman, geçmişte kaldı. Geleceğin kurgusu, şimdiki gençlerin yeni düşünceleriyle oluşacak ama geçmişteki ‘anlamların’, gelecek zamana ‘öncülük etmesi’ benim beklentim. Bu eserin yazılma nedeni de budur zaten… Zamanı yakalayıp, bana göre eskinin değer dolu anlamlarıyla, yenilenen dünyanın düşüncelerini ve değerlerini buluşturmak…
Bu düşünsel çabanın neticesini ise okurlara bırakıyorum…
Henüz inceleme yapılmadı.