Açıklama
Baskı Tarihi | Nisan 2024 | Baskı Boyutu | 13,50 x 19,50 cm |
---|---|---|---|
Baskı Sayısı | 2. Baskı | Kağıt Cinsi | 2. hamur |
Cilt Tipi | Ciltsiz | Çevirmen | |
Sayfa Sayısı | 206 | Yayın Dili | Türkçe |
₺185.00 ₺145.00
“Hayatımızda çok büyük yeri olan mektupları teknolojik haberleşmenin hızlı gelişmesi yok etmeye başlamış olsa bile yerini hiçbir şey doldurmuyor. Edebiyatın
güzel türlerinden biri olan mektup metinleri sonsuza kadar var olacaktır.
Mektup yazılırken; yazar birebir kendi hayatından alıntılarını, müthiş kurgularını, soyut düşüncelerini ve duygusal zekasını mükemmel harmanlayıp, herkesin kendisine bir şeyler bulacağı mektupları yazıp boşluğa bırakıvermiş!
Okuduğunuzda eski sevdaların aşkların saflığı burcu burcu içinize işlerken duygu yüklü o müthiş kelimeler bir müziğin ritmi gibi gönül telinizi çalacaktır…”
Fikriye Üren
Baskı Tarihi | Nisan 2024 | Baskı Boyutu | 13,50 x 19,50 cm |
---|---|---|---|
Baskı Sayısı | 2. Baskı | Kağıt Cinsi | 2. hamur |
Cilt Tipi | Ciltsiz | Çevirmen | |
Sayfa Sayısı | 206 | Yayın Dili | Türkçe |
Sadece bu ürünü satın almış olan müşteriler yorum yapabilir.
Geçer not barajı 70 iken, 59 puan verilerek başarısız sayıldığım sağlık bakanlığı müfettiş yardımcılığı sınavıyla ilgili açtığım idari davam bakanlıkta gündem olmuştu. Zira bugüne kadar bu sınavı kazanamadığı için bakanlık aleyhine dava açıp kazanan olmamıştı. Günler geçmek bilmiyor, mahkemeden de bir haber gelmiyordu. Artık daha fazla dayanamayıp 4. İdare Mahkemesine gittim. Meğerse karar çoktan çıkmış ama daktilo edilemediği için aradan bir ay geçmesine rağmen taraflara tebliğ edilememişti. Rica ederek kararı mahkeme kaleminden aldığımda elim ayağım titriyor ve kalbimin güm güm atıyordu. Olumsuz bir karar olması hâlinde kalbim daha fazla dayanamazdı. Bu nedenle aceleyle binadan çıkıp, mahkemenin karşısındaki parkta oturdum ve biraz sakinleştikten sonra zarfı açtım. Bu defa vücudumu saran heyecanla okuduğum ilk üç sayfadan bir şey anlamadım. “Karar” bölümüne geldiğimde okuduğum her satır beni daha da duygusallaştırdığından, gözlerimden süzülen yaşlara daha fazla engel olamadım. Zira kararda, “TÜRK MİLLETİ ADINA… Bilirkişi Kurulu tarafından düzenlenen raporun incelenmesinden, anlaşmazlık konusu sınav kâğıtlarının sınav komisyonları tarafından düzenlenen soru cevap anahtarları, not baremleri ve aynı sınavda başarılı sayılanların sınav kâğıtlarıyla karşılaştırılması sonucunda, en az geçer not verilmek suretiyle sınavdan (82) seksen iki puan aldığı anlaşılmıştır. Bu durumda eşitlik ilkelerine, ölçme ve değerlendirme kurallarına açıkça aykırı olan hatalı değerlendirmeye dayalı dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına 30/03/1990 gününde oy birliğiyle karar verildi” yazıyordu.
Bu kitapta 1965’li yılların Türkiye’sinde adını ve yerini bilmedikleri bir şehre doğru kanat çırparak giden öğretmenlerin destansı mücadelesi anlatılır. O yıllarda Doğu Anadolu’nun mavilikleri ile ünlü, gardaşlar diyarı olarak bilinen Van kenti mahrumiyetin kader diye yazıldığı yerlerden birisidir. Adı bahse konu olan şehrin şartları namüsait olsa bile vatansever idareciler her türlü zorluğu yenerek eğitim ve öğretimi başlatırlar. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Öğretmenler gelecek nesiller sizin eseriniz olacaktır” veciz sözü onların gayretlerine rehberlik eder. Bu vesileyle Van Kız Öğretmen Okulu idarecilerinden Hasan Kanver Bey ve arkadaşlarına en kalbi teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bizlerle elli senelik arşivlerini paylaşmaları sevgili okulumuza duyulan özlemin ve hasretin en bariz örneğidir. Bu kitabın edebiyat dünyası ve okulumuz öğretmen ve öğrencileriyle buluşturulması gelecek nesillere kültür mirası olarak bırakılmasına yöneliktir. Halk arasında muteber bir söz vardır. “Hafızayı Beşer Nisyan İle Malüldür.” Yani insan hafızası unutma özürlüdür.
Bizler Van Kız Öğretmen Okulunun kuruluşundan itibaren görev yapan Hasan Kanver Bey arkadaşlarının verdiği destansı mücadelenin unutulmaması adına bu satırları kaleme aldık. Yaptığımız çalışmanın ana teması insani ve vicdani sorumluluğumuzu yerine getirmekti. Bu güzide insanlar her türlü zorluğun üstesinden gelerek, Süphan dağının çiçeklerine benzeyen öğretmenleri eğitim ordusuna kazandırdılar. Mezun edilen öğretmenler yurdun dört köşesine dağılarak oğul balı tadında öğrenciler yetiştirdiler. Bu vesileyle yolu Van Kız Öğretmen Okulu ve Lisesinden geçenleri saygıyla anıyor, okulumuzun kuruluşundan itibaren 1965 ile 1975 yılları arasında on yıl görev yapan Hasan Kanver Bey ve arkadaşlarının ellerinden saygıyla öpüyoruz.
Van Kız Öğretmen Okulu ve Lisesi adına Araştırmacı Yazar Ziya ŞAHİN.
Ayşe Topçu der ki;
Anı yazmak kendimize, yaşadıklarımıza, çevremize dışarıdan bakabilmektir. İçinde yaşarken fark etmediğimiz durumu, araya zaman girip de olaylardan uzaklaşınca daha net ve bütüncül görme şansımız oluyor. Çünkü olayın aktörü değil, seyircisiyiz.
Bu nedenle anı yazmak, yaşadıklarımızı bir tanık gibi anlatmak ve geleceğe taşımak anlamına geliyor. Anı yazmak içimizde biriken tortuları arıtmamıza yardım ediyor. İç dünyamızda bir müsvedde gibi yer almış, olaylar, durumlar ve kişiler edebiyatın imbiğinden geçerek güzelleşiyor. Bu güzelliği diğer insanlarla paylaşmak hem bizi rahatlatmakta hem de mutlu etmektedir.
İş hayatı sadece ekonomik bir eylem değildir. Aynı zamanda sosyal bağların, güzel ilişkilerin, acının ve sevincin paylaşıldığı bir yaşam alanıdır.
Gümrük kurumunda fedakârca çalışan insanlar, her türlü zorluklara karşı kader birliği yaşamış ve bu süreç içinde unutulmaz anlar biriktirmişlerdir. Anıları yazmanın insanı onarıcı ve iyileştirici gücü olduğu gibi hayatı anlamlandırmada, insanın varoluşunu kalıcı kılma duygusunda büyük rolü vardır.
İşte bu düşüncelerden hareketle, gümrükte çalışanlardan anılarını gönderenleri bu kitapta bir araya getirdik. Anılar yaşanmışlıkların müzesi gibidir. Kitabın sayfaları arasında anılara yolculuğun çok zevkli ve ilginç geleceğini umuyorum. Ben anılarımı yazarken ve anıları toplarken çok zevk aldım.
Gümrükçü olan ve olmayan herkesin de kitabı zevkle okuyacağını ümit ediyorum.
Korona virüs salgını nedeniyle hayatımızın akışı değişti. Hareket alanımız daraldı. İletişim farklılaştı. Dijital dünya hayatımızda çok yer almaya başladı. Samimiyetin göstergesi olan tokalaşma, sarılma, öpüşme gibi temaslarımız sosyal mesafeye kurban gitti.
Korona virüs sadece ilişkilerimizi değil kavramlarımızı, duygularımızı düşüncelerimizi de etkiledi. Zorunlu olarak evde kaldığımız vakitlerde “Zorunlu İnziva Günlüğü” başlığıyla yazılar yazdım. İnsani bir bakışla yaşananları not ettim. Sonra Covid-19’a ben de yakalandım. Yoğun bakımda yattım. Hastanede yaşadıklarımı ve neler hissettiğimi “Covid Günlüğü” başlığıyla yazdım.
Korona günlerinin getirdiği çaresizlik ve acıları “ti”ye alarak mizahını yaptım.
Tarih elbette bu günlere ait resmi bilgileri kaydedecektir. Ama bir insanın yaşadığı duygular çok özel ve özgün olup ancak bir edebiyat eserinde kendini gösterebilir. İşte bu nedenle deneyimlerimi, duygularımı ve düşüncelerimi hem çağdaşlarıma hem de gelecek nesillere aktarmak istedim. Kitap böyle doğdu. Bu zamanda yaşayan ve kitabı okuyanlar mutlaka kendilerinden bir şey bulacaklar, hüzünlenecekler ve güleceklerdir. Kitabı okuyanlar pandeminin biz insanları aynı safta birleştirerek bizleri nasıl duygudaş yaptığını fark edeceklerdir.
Henüz inceleme yapılmadı.