Açıklama
Baskı Tarihi | Eylül 2023 | Baskı Boyutu | 13,50 x 21,00 cm |
---|---|---|---|
Baskı Sayısı | 1. Baskı | Kağıt Cinsi | 2. Hamur |
Cilt Tipi | Ciltsiz | Çevirmen | |
Sayfa Sayısı | 112 | Yayın Dili | Türkçe |
₺125.00 ₺80.00
Sevginizi karşılıksız sunduğunuz en değerli varlığınızdır evladınız. O yüreğinizdeki engin sevginin sembolüdür. Bu sevginin tarifini izah etmeye kelimeler kifayetsiz kalır. Eşinize, annenize, babanıza, kardeşinize, sevgilinize, arkadaşınıza ve hayata dair tüm varlıklara duyduğunuz sevginin bir tanımı vardır ama evladınıza duyduğunuz sevginin tanımı yoktur.
Baskı Tarihi | Eylül 2023 | Baskı Boyutu | 13,50 x 21,00 cm |
---|---|---|---|
Baskı Sayısı | 1. Baskı | Kağıt Cinsi | 2. Hamur |
Cilt Tipi | Ciltsiz | Çevirmen | |
Sayfa Sayısı | 112 | Yayın Dili | Türkçe |
Sadece bu ürünü satın almış olan müşteriler yorum yapabilir.
Ey Muhammet’in ümmeti! Kadersiz Türkülerin yapıcıları, Ali, Mur – taza, Hasan, Hüseyin. Taki, Naki, Askeri. Türkü seven herkes… Âdemoğlu. Duydunuz mu? Amatör Halk Müziği Korolarının değerli elemanları, elini kulağına atıp ta bir defa türkü söylemeyen aziz Türk Milletinin değerli vatandaşları, cemiyetler, kurum ve kuruluşlar. Hayvan Sevenler Derneğinin değerli üyeleri. Fenerbahçeliler, Galatasaraylılar, Beşiktaşlılar. Bildiğiniz, yıllardır söylediğiniz: Yeşil ördek gibi daldım göllere/ Bir çift turna gördüm durur dallarda / Ağrı dağından uçtum/ Tuna nehri akmam diyor /Ela gözlüm ben bu elden gidersem / Asker oldum giydim yelek / Eyvanına vardım eyvanı çamur /Vardın Hint eline kumaş getirdin” adlı türkülerimizin müziklerine dini sözler monte edilerek ilahi yapıldı.
Duydunuz mu? Dinlediniz mi? Biliyor musunuz? Evet, ilahi yapıldı. Dini kanallarda CD’leri sabahlara kadar dönüyor. Her gün Kadersiz türkülere bir yenisi daha ekleniyor. Sizler eliniz kolunuz bağlı böyle duracak mısınız? Yoksa Kadersiz Türküleri kurtarmak için seferberlik mi ilân edeceksiniz. Yoksa: Allah! Allah! Diyerek Kadersiz Türkülerin kaderini mi değiştireceksiniz.
ULU SÖZ: Türk’ü anlamak için türkü dinlemek gerek…
Birincisi: Bir metinde gerçek mana budur, demenin bir belgesi, bir test edicisi olması gerekir. O belgeyi ve o test edici noktayı bize gösteren, dinin ana konularının dengesinden ortaya çıkan soyut güzelliktir. Bir metin için bu mecazdır, diyebilmek için o mecazî mananın, belagat ilminin şartları çerçevesi içinde olması gerekir. Bu iki prensip esas alınmazsa ve bunun sonucu olarak mecaz olan metinleri gerçek mana olarak dayatmak ve hakikat olan bilgileri mecaz diye görmek ve göstermek cehaletin hükümferma olmasına güç verir. Orta yolu gösterecek, ifrat ve tefriti önleyecek sadece şu dört mihenktir: 1) Dinin temel konularının mantalitesi. 2) Belagat ilmi. 3) Mantık ilmi. 4) Hikmettir (fen ilimleridir.) Bediüzzaman, Muhakemat’ın 5. Mukaddimesinde bu bilgileri bize verdikten sonra aynı kitabın Birinci Makalesinin Sekizinci Meselesinde ise:
Mecaz için farklı karineler olabilir; mesela bir metnin mecaz olduğuna dair, metnin akıl yönünden muhal olması karine olabileceği gibi; metin dışından başka maddi bir delil veya sıradan bir delil veya metnin bağlamı o metnin mecaz olduğuna karine olabilir. Ayrıca Kur’an’ın başka ayetlerinde geçen bazı hakikatler de diğer ayetlerin mecaz olması için karine olabilir” diye söylüyor. Ve bazen de bazı ayet ve hadislerin mecaz olduğu kabul edildiği halde tercümede maksut mana esas alınmaz da meal esas alınır. Dolayısıyla mecaz olan o ayet ve hadislerin mucizevî güzelliği ve belagati yine kaybolur, diye dinî neşriyatın yazar ve yayıncılarını uyarıyor.
İkincisi: İslam âleminde bugünkü bilimlere uygun olarak varlık ve hayat algısı oluşmuyor. Çünkü Müslüman âlimler her bir bilim dalından sadece bir parça biliyorlar. Bilimsel bir fotoğraf ortaya çıkmıyor. Dolayısıyla sağlıklı bir varlık ve hayat algısı oluşmuyor. Bediüzzaman bu içinden çıkılmaz sorunu Muhakemat kitabında şöyle tasvir etmiştir: Nasıl ki, başka âlemden bu küreye gelen tasvirci bir nakkaş farz olunsa: Hâlbuki ne insanı ve ne insanın gayrisinin (insandan başka canlıların) tam suretini (fotoğrafını) görmemiş; belki her birisinden bazı azasını görmekle insanın tasviri veyahut gördüğü eşyanın umumundan bir sureti tasvir etmek isterse; meselâ, insandan gördüğü bir el, bir ayak, bir göz, bir kulak, yarı yüz ve burun ve amame (sarık) gibi şeylerin terkibiyle bir insanın timsali yahut nazarına tesadüf eden atın kuyruğu, devenin boynunu, insanın yüzünü, aslanın başı bir hayvanın sureti yapsa; nasıl ki imtizaçsızlıkla kabil-i hayat olmadığı için şerait-ı hayat (hayat şartları) böyle ucubelere müsait değildir, diyecekler ve nakkaşı ittiham edecekler.. Şimdi bu kaide, fenlerde (bilim dallarında) aynen cereyan eder (geçerlidir.) Çaresi odur ki: Bir fenni esas tutup sair malûmatını avzen ve zenav (havuz veya havuza akan arklar) gibi yapmaktır. Yani eğer kişi bir ilmi esas alırsa; esas aldığı ilmi havuz gibi yapmalı, diğer ilimleri de o havuza akan arklar gibi etmelidir. Ve eğer kişi malumatını esas alırsa, o malumat ve bilgileri, her birisi hakikatin bir kanalı olan muhtelif ilimlerden beslenmeli.
Üçüncüsü: İslam âlemi, Orta Çağın kültürel birikimini dinî birikim sanıyor; din ve varlık hakkında çağımıza uygun olarak bilim birikimini ve epistemolojisini oluşturamıyor. İşte Bediüzzaman bu sorun için de şöyle bir çözüm öneriyor: Geçmiş çağların derelerinde egemen olan garaz, düşmanlık ve üstün gelme arzusunu doğuran faktör; duygusallık, arzular ve güç idi. O zamanın insanlarını irşad için şiirsel ve duygusal hitabeler yeterli idi. Çünkü duyguları okşamak, insanların eğilimlerini etkilemek için vaiz ve hatip tarafından iddia edilen konuyu süslü ve parlak olarak göstermek. Veya gündemdeki o konuyu korkunç göstermek veya parlak tasvirlerle hayale hoş göstermek, güçlü ve açık delilin yerini tutar idi. Fakat bu çağımızda burhandan (akıl ve fenlerden) başkası insanları tatmin eden bir şey bulunmuyor.
Soğuk Savaş dönemi süresince Sovyetler Birliği’ne yakın bir profil izleyen Suriye, hiçbir zaman tam anlamıyla Sovyet Bloğunun koşulsuz şartsız bir üyesi haline gelmemişti. Pragmatist kişiliğe sahip olmasıyla bilinen Hafız Esad’ın SSCB ile kurduğu ilişki karşılıklı ulusal çıkarların üzerine inşa edilmiş bir ilişki olarak göze çarpmaktaydı. Soğuk Savaş döneminde çift kutuplu bir dünya düzeninde yaşıyor olmayı avantaja çevirebilen Esad yönetimi, ABD ile yakın ilişkiler kurmakta zorlandığı hatta ilişkide zaman zaman uç noktalara gittiği de bilindiğinden Suriye iki süper güç arasında denge politikası izlemeye çalışmaktaydı. İsrail karşıtlığının da vermiş olduğu rahatlıkla Sovyetler Birliği ile daha yakın ilişkiler kuran Hafız Esad, ABD ile de ilişkilerin tamamen kopma noktasına gelmemesi için yoğun çaba sarf etmekteydi. Hafız Esad, Sovyetler Birliği’nin çöküşüne kadar olan dönemde farklı uluslararası ilişkilerdeki dengelerin yeniden belirlendiği Soğuk Savaş sonrası dönemde ise çok daha başka bir politika izleyecekti. 1990lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte tek güçlü müttefikini de kaybeden Suriye, dış politikada ciddi anlamda yalnızlaşmaya başlamıştı. 1991 Körfez Savaşı Hafız Esad için bir dönüm noktası olmuş Batı karşıtlığını zaman zaman Batı yanlısı bir politikaya çevirmeye çalışmıştır.
Türk halk oyunları hususunda birtakım öneriler ortaya koymanın bir hayli zor ve çetrefilli bir konu olduğu açıkça bilinmektedir. Çünkü ne söylenirse söylensin mutlaka birçok odaktan olumsuz eleştiriler ve ortaya konan fikirlere, ideolojik bağlamda karşısında duran grupların olduğu da bilinmektedir. Uzun zamandan beri Türkiye’de araştırılmayan, tartışmalı konular üzerinde görüşler ortaya konulduğu zaman mutlaka karşı duruşlar ve aksini savunanlar olmuştur. Bunun yanında ortaya konulan fikirler, karşı duranlar tarafından genellikle küçümsenmiş ve horlanmıştır. Bu durumun oluşturduğu çekimser havaya bağlı olarak birçok husus sürekli hasıraltı edilmiştir. Yıllardan beri bu tür tartışmalı hususlar hakkında araştırmacılar da görüşlerini dile getirmeye pek cesaret edememiştir.
Biz de böylesi tartışmaya açık olan bir kültür öğesi hakkında, yani Harput havzası müzik ve oyun kültürü hakkında her türlü tartışmalara açık olarak görüşlerimizi dile getirmeye çalıştık. Harput havzası halk oyunlarında tespit edebildiğimiz çok eski Türk kültür unsurlarını ortaya koymaya çalıştık. Söz konusu olan tespitlerin önemli bir kısmının yeryüzünde diğer milletin kültürel uygulamalarında da rastlamak pek âlâ mümkündür. Çünkü aynı kökenden doğup gelişen, çoğalan ve yeryüzünün her yanına yayılan insanoğlunun çok doğaldır ki birçok kültür unsuru da birbirine benzeyecektir. Kültürlerde bu tür benzerlikler vardır diye araştırmacıların, topluluklardaki kültürel gelişmeleri, değişmeleri incelemesi ve elde edilen veriler ışığında çeşitli görüşler ortaya koyması da hiç bitmeyecektir. Nasıl ki akraba toplulukların dilleri birbirlerine benziyor diye dil araştırmaları bitmiyorsa birbirine çok benziyor diye halk oyunları gibi kültürel öğeler hakkındaki araştırmalar da bitmemelidir.
Henüz inceleme yapılmadı.